Gesamtzahl der Seitenaufrufe

Samstag, 14. Januar 2012

Ehl-i Sünnet'in Ahmediye mensupları veya Kadiyaniler hakkındaki Görüşleri.

       Ehl-i Sünnet vel Cemaat’in Ahmediye mensupları veya Kadiyaniler hakkındaki Görüşleri.

Hamd alemlerin Rabbi Allah (c.c.)’ye,salat ve selam da peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)’e ve onun al ve ashabına olsun!

1) Sona Erme - Övgüler 

Kutsal kitabımız Kur’anı Kerim’in 33.suresinin 40.ayeti mealen şöyledir:
„Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o Allah’ın Rasulü ve peygamberlerinin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkıyla bilendir.“

Ehli Sünnet vel cemaatin tüm meşhur ve büyük alimleri – ki onlardan konuşmamız esnasında alıntılar yapacağız- „Hatem en nebiyyin“ sözünü peygamberliğin sonu olarak anlamışlar ve tercüme etmişlerdir.Neden hepsinin „Hatem“kelimesini en son diye tercüme ettiklerini açıklamadan önce, burada Kadiyaniler’in bir iddiasını incelemek istiyoruz ve bu iddiayı da Allah (c.c.)’nün izniyle çürüteceğiz. Kadiyaniler ‚Hatem’ kelimesinin sonuncu demek olmadığını ispatlamak için insanlar arasında söylenegelen aşağıdaki övgüleri öne sürüyorlar. Peygamberimiz hazretleri amcası için muhacirlerin (hicret edenlerin) sonuncusu diye vasıflandırmıştır. Diğer bazı kimseler de aşağıdaki ünvanları almışlardır:

Hz.Ali – Evliyaların sonuncusu
Ebu Tayyib – Şairlerin sonuncusu
İmam-ı Şafii- Evliyaların sonuncusu
Şeyh Abdullah Aziz – Hadis alimlerinin sonuncusu
Şeyh Mevlana Enver- Hadis alimlerinin sonuncusu
Habib Şirazi- Şairlerin sonuncusu
İmam Suyuti- Hadis alimlerinin sonuncusu
Malvi M.Kasım- Adillerin sonuncusu

Buna gore bir şair sonuncu diye vasıflandırıldığından sonuncu bir hadis alimi de sonuncu olmuş oluveriyor. Onlara sonuncu ünvanı verildi ve onlar sonıncu oldular ve onlardan sonra dil bilgini, hadis alimi ve şair ortaya çıktığından ‘Hatem’ kelimesi en son demek anlamına gelmiyor.’
İşte Kadiyanilerin vardığı sonuç bu!

Üzerine basa basa belirtmek isteriz ki bir kimse tarafından diğer kimseler için verilen bu ünvanlar bir övgüden öteye geçemez. Mesela ben kendi ağabeyimi sevdiğim için ve o güçlü bir şahıs olduğundan ona ‘bu dünyada senden güçlüsü yok!’diyebilirim. Böylece ben onu övmüş olurum, çünkü böyle şeyler beşeri dillerde uygulanmaktadır.Ben nasıl emin olabilirim ki gelecekte daha güçlü biri daha gelmeyecek veya en azından onun  kadar güçlü olan birisi? Ben emirimi emirlerin sonuncusu diye vasıflandırırsam, bu ancak onu övmek istediğimden dolayıdır. Elbette ondan sonra başka emirler gelecektir. Ağabeyimin bu dünyada tek güçlü insan olduğunu söylediğim zaman ise herkes benim abartıda bulunduğumu söyleyecektir.

Benim emirimin son emir olduğunu söylediğim zaman da kuşkusuz yine mubalağa ettiğimi iddia edeceklerdir. Bu beşeri dillerde sık sık yapılagelen abartılardır. Buna karşılık Allah (c.c.), ‚Muhammed peygamberlerin sonuncusudur’ diyorsa haşa bu bir abartma mıdır? Böyle bir iddiadan Allah(c.c.)’ye sığınırız. Allah şimdi abartıda mı bulunmuştur? Eğer Allah(c.c.) falanca veya filanca kişi en son şair deseydi ve birdenbire yeni bir şair çıkıp gelseydi, o zaman Allah (c.c.) yanılmıştır diyebilir miydik?

Allah (c.c.) herşeyin sahibi, yegane kanun koyucu ve hüküm sahibi, melik, kutsal, pak ve her türlü noksanlıklardan beridir. Her şeye hükmeder, her şeyi bilir ve hikmet sahibidir. Diğer vasıflarını Kur’an-ı Kerim’deki Esmaul Husna’dan (güzel isimlerden) öğrenebiliriz. Eğer Allah (c.c.) bir şair için şairlerin sonuncusu demişse, başka bir şairin gelmesi asla düşünülemez. Aynen Hz. Muhammed (s.a.v.)’in en son peygamber olduğu gibi. Şimdi başka biri peygamberim diye ortaya çıksa, bu Allah kelamına hilaf olurdu. Bu da haşa Allah (c.c.)’ye noksanlık isnad etmek anlamına gelirdi. Böyle noksanlıklara haiz olan bir güç de haşa yaratıcı olamazdı. Zaten böyle düşünmeye yeltenmek delilikten başka bir şey değildir. Her aklı selim sahibi bir kimse Allah kelamının beşeri anlayıştan üstün olduğuna inanması gerekir. Eğer Allah (c.c.) bir şey için son demişse, o ancak öyledir. Mantık bunu gerektirir. Pakistanlı müfessir imam Seyyid Abu’l Ala Mevdudi ‚Peygamberimizin Hayatı ve Tevhid Mücadelesi’ adlı eserinde ‚Dinin tamamlanması ve peygamberliğin son bulması’ başlığını taşıyan 5.1.3. maddesinde şunları yazmaktadır:

“Her zaman ve her toplum için muhakkak bir peygambere ihtiyaç yoktur. Peygamberin talimatları ve sünnetleri yaşadığı müddetçe peygamber de yaşamaktadır. Bunu diğer peygamberlere uygulayamayız, çünkü onların sünnetleri tahrif edilmiştir. Onların aslı ve tarihçesi bizler için soru işaretleriyle dopdoludur. Peygamberimiz (s.a.v.)’in hayat hikayesine baktığımızda getirdiği emirler ve sünnet hep eksikliklerden beri kalmıştır.Getirmiş olduğu Allah Kelamı 1400 yıla yakın olduğu gibi kalabilmiştir ve her gün tazeliğini korumaktadır.”

Bu kitapta bir harfin yeri bile değiştirilememiştir.Peygamberimizin talimatı, davranışı ve yaşam tarzı şimdiye kadar değişmeden bizlere öyle aktarılabilmiş ki sanki o şu anda içimizde yaşamaktadır. Nasıl bir yaşam sürmemiz gerektiğini peygamberimizin hayatını okuyup onu mümkün olduğunca harfiyyen uygulamakla öğreneceğiz.

İşte bu başka bir peygamberin gelmeyeceğine ve ihtiyacımız da olmayacağına dair büyük ve açık bir delildir.

2) M u h a m m e d (s.a.v.)   

Adem(a.s.)’dan bu yana gelmiş olan peygamberlerin sonuncusu peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)’dir. Kadiyaniler şu mealde bir hadis öne sürüyorlar:

„Ben Allah’ın kulu Hz.Adem daha suyla toprak arasında bir geçiş devresinde olduğum zamandan beri peygamberlerin sonuncusuyum.(mühürüyüm)“

Şimdi ehli sünnet vel cemaat da bir soru yöneltiyor ve diyor ki:

„Mademki Muhammed(s.a.v.) Adem(a.s.)’dan beri son peygamberdi, öyleyse niye başka peygamberler gönderildi? Bu zor anlaşılacak bir durum değildir herhalde!

7.surenin 172.ayetinin mealine bakacak olursak: “Kıyamet gününde biz bundan habersizdik demiyesiniz diye Rabbin Adem oğullarının bellerinden onların zürriyetlerini çıkardı, onları kendine şahit tutu ve dedi ki:Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (onlar da),evet (buna) şahit olduk, dediler.”

Bu ayetten de anlaşılıyor ki Allah(c.c.) insanları yaratmadan önce onların ruhlarını yarattı ki onlardan söz alsın ve bundan sonra İslam dininden bizim haberimiz yoktu diye mazeret beyan etmesinler. İmam Ebu Davud’un hadisinde de şöyle geçmektedir:

Ömer İbn Hattab bazı kimselerin peygamberimize Araf Suresinin 172.ayeti hakkında sorduklarını ve aşağıdaki cevabı aldıklarını işitir:

„İçinizden birinizin ana rahminde şekillenip gelişmesi 40 gün sürer. Bu süreden sonra kann pıhtısı haline gelir. Bu süreden sonra da bir et parçası durumundadır. Ondan sonra Allah(c.c.) ona bir melek gönderir ki o ona dört şey yazar: r ı z k ı n ı, ö l ü m  s a a t i n i, a m e l l e r i n i ve  s a i d  m i  yoksa ş a k i   m i  olacağını. Sonra ona ruh üflenir. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki içinizden biri cennetliklerin amellerini işler işler ve cennetle onun arasında bir arşın mesafe kalmışken onun talihi kapanır ve en son cehennemliklerin amelini işler ve cehenneme gider. Yine içinizden biri cehennemliklerin amellerini işler işler ve cehennemle arasında bir arşın kadar mesafe kalmışken talihi açılır ve en son cennetliklerin amelini işler ve cennete girer.”

Bu hadisten de anlaşıldığına gore onların ruhları bedenler yaratılmadan önce ilahi huzurda imişler. Yani ilk once ruhlar yaratılmış, ondan sonra da bedenler yaratılmış.

Önce tüm insanların ruhları yaratıldı ondan sonra Allah (c.c.) ilk insanı yarattı. Bu ilk insane ve ilk peygamber de Hz. Adem (a.s.)’dı. İlk ruhun yaratıldığı ilk cevher de Hz.Muhammed(s.a.v.).
1.nolu hadisten ezelde Allah(c.c)’den başka kimse olmadığını öğreniyoruz.

Allah(c.c.)’den başka hiçbir şey mevcut değildi. O’nun Cemal(azamet ve mükemmelliği),Celal(herşeyden güçlü oluşu) ve Nuru birbirlerine doğru parladılar. Bu parıltıyla mutlak yokluktan tek bir cevher yarattı.
2.nolu hadiste Muhammed(s.a.v.) diyor ki: “Ey Cabir, Allah(c.c.)’nün ilk yarattığı senin peygamberinin nurudur.”

Ehli Sünnet Vel Cemaat’in görüşüne gore Allah(c.c.)’nün yarattığı ilk cevherin adı Muhammedi gerçektir. Adem(a.s.) olduğu gibi Allah(c.c.) tarafından gönderilen peygamberlerin hepsi Muhammed(s.a.v.)’I tanıyorlar ve peygamberler zincirinin son halkası olarak geleceğini kesin olarak biliyor ve inanıyorlardı. Öyleyse Muhammed(s.a.v.) Adem(a.s.)’dan bu yana Nuh(a.s.), İbrahim(a.s.) ve İsa(a.s.)’a son peygamber olarak bildirilmişti.

Adem(a.s.) gerçekten Muhammed(s.a.v.)’i tanıyor muydu? Cevabı hemen şimdi vereceğiz. Hadisten okuyalım:

Ömer İbn Hattab peygamberimiz(s.a.v.)’in şöyle söylediğini naklediyor: „Adem(a.s.) zellesini işlediğinde Allah(c.c.)’ye yalvararak, „Ya Rabbi, beni Muhammed’in aşkına affet!“ dediğinde Allah(c.c.) ona sordu: (Ey Adem! Ben onu daha yaratmadığım halde sen onu nerden tanıyorsun?“ Adem(a.s.) cevap verdi:“Ya Rabbi! Sen beni tüm azamet ve kudretinle yarattığın ve bana ruhundan üflediğin zaman, başımı yukarı kaldırınca, arşın iki direği arasında “La ilahe illallah Muhammedur Rasulullah” yazılı olduğunu gördüm ve hemen kavradım ki Sen ancak sevdiğinin ismini Seninkinin yanına koyarsın.“ [Bkz Kur’an-ı Hakim nr.4228 2/672) İmam Subki ve İmam Beyhaki (Nübüvvet) 5/489, İmam Suyuti(Mensur) 1/142 ve Kasasi Nebeviyye İmam Kastalani ve Zurkani(Mevahibi Ledünniye) İmam Taberani(Şifaus Sikan) Şeyh İbnül Cezvi(Vefa)]

Muhammed(s.a.v.)’in  yüzü suyu hürmetine Allah(c.c.) Adem(a.s.)’ı bağışladı. Böylece ilk insane ve ilk peygamberin Adem(a.s.) olduğunu kanıtlamış olduk.

En son peygamber olacak olan ruh da Muhammed(s.a.v.)’in ruhudur. O Adem (a.s.) tarafından son peygamber olarak bilinmekteydi. Bu gerçeği büyük bir aşkla dile getiren alimlerden birisi de Mevlana Celaleddin-i  Rumi’dir. “Mecalis Sabah” isimli eserinin 2.cildinde şöyle yazmaktadır: “Adem(a.s.) hem ilk insandır hem de ilk peygamberdir. Peygamberlerin mucizevi vasıflarının ve eşdeğer benzerlerinin yerinde bir tebliğle aktarılması için zamanla niceleri gelip gittiler ve şimdi Muhammed(a.s.)’ın gelmesiyle peygamberlik zinciri son halkasına erişti.Böylece zincir en ucuna erişti. Hz.Muhammed(s.a.v.)’in nuru daha Adem(a.s.)’dan önce ve tüm peygamberler tarafından son olarak bilindi ve kökünün başlangıcı ve sonuydu. Yani takvimin birinci günü Muhammed(s.a.v.)’in nurunun yaratılmasıyla başlar ve kökün sonu Muhammed(s.a.v.)’in bedeninin yaratılmasıyla gelmiştir.”

Elbette Kadiyaniler bu büyük imamın bir ifadesini öne sürerek diyorlar ki: “İyilik yoluyla yaklaş ki ilerde tabi olduğun peygamberliği elde edesin…

Bu ifade güya “Miftahul Ulum(ilimlerin  anahtarı) adlı eserinin 13.cildinin 98 ve 152. sayfalarındaymış. Bu eser tarafımızca bilinmemektedir. Bu ifadeyi biz Celaleddini Rumi’nin meşhur ve herkes tarafından bilinen tim eserlerinde rastlamaktayız,  hem de sadece bir yerde olmamak şartıyla.

Mutasavvıf imam meşhur eseri Mesnevi’nin şerhinde yazmaktadır ki Muhammed(s.a.v.) en son peygamberdir.
Kadiyaniler, İbn Arabi’nin Bülent Rauf tarafından İngilizce’ye çevrilen Furu’ul Hikan adlı eserinden bir ifade öne sürüyorlar. Ancak bu tercümenin yanlış olduğunu tesbit etmiş bulunuyoruz. Aslı şöyle:

“Hazreti Peygamber’in gelişinden sonra başka bir peygamber ve elçi tarafından şeriat hükümleri vazetmek imkansızdır. Yani ondan başka kanun koyucu başka bir peygamber gelmeyecektir, ancak Allah(c.c.)’nün merhameti hürmetine kulları için kanun koymadan peygamberlik devam etmektedir.Ancak onun evliyalığı son bulmayacaktır ”

64.sayfada da şöyle yazmaktadır: "Peygamber(s.a.v.) peygamberlik görevini tuğlalardan yapılmış duvarın noksan olan son tuğlası olarak vasıflandırdığında, kendini bu son tuğlaya benzetmektdir. Söylediklerine bakılırsa o sadece doldurulması gereken bir tuğlalaık boş yer görmüştür. Evliyaların sonuncusu da, benzer bir görüşe sahip olacaktır. Peygamberimizin hitama ermemiş duvar olarak benzetmede bulunduğu şeyde doldurulması gereken iki tuğla görecektir. Duvarın örüldüğü taşlar ona altı ve gümüş olarak görünecek, eksik olan tuğlaların her ikisinin tamamlanması için altın ve gümüş gerekecek. Evliyanın sonuncusu bu boşluğu dolduran iki tuğla olarak kendini görecek. Neden iki tuğla şeklinde gördüğünün sebebine gelince; zahiren peygamberlerin sonuncusu tarafından gelen hükümlere bağlı kalması- ki bu gümüş tuğlaya muadildir-."

Burada alim İbn Arabi peygamberin son şeriatından bahsetmektedir.Daha evvel İbn Arabi peygamberliğin hitama ermesinden bahsetmişti. Burada da şeriatın hitama erdiğini belirtmektedir.Her ikisi de kemale ve hitama ermiştir.Böylece ne bir kanun koyucu peygamber ne de şeriatsiz bir peygamber Muhammed(s.a.v.)'i takip edecektir.İbn Arabi peygamberliğin hitama erdiği sonucuna aşağıdaki hadisi delil göstererek varmaktadır:
"Benim peygamberler arasındaki yerim şudur:Bir kimse bir duvar yapmıştır ve bir tuğla kalıncaya kadar hepsini tamamlamıştır.O anda bu tuğlaya sahip değildir.İşte bu tuğla benim.Benden sonra ne nebi ne de peygamber gelecektir."(Hadis)

3) 33.surenin 40.ayeti ile 108.surenin 3.ayeti arasındaki münasebet. 

Kadiyaniler 33.surenin 40.ayetini ve bir de 108.surenin 3.ayetini öne sürerek yorum getiriyorlar.33.surenin 40.ayetinin birinci kısmında Allah(c.c.) şöyle buyurmaktadır:"Muhammed içinizden hiç kimsenin babası değildir."

Herkes tarafından bilinmektedir ki burada peygamberin evlatlığı mevzubahistir.Muhammed(s.a.v.) Allah(c.c.)'nün emriyle evlatlığı Zeyd Bin Haris'in boşadığı kadını kendi nikahına almıştır.Bazıları oğlunun hanımıyla evlendi diye peygamberimizi suçladıklarında Allah(c.c.) bu ayetle Zeyd'in peygamberimizin gerçek oğlu değil ancak evlatlığı olduğunu belirtmektedir.

Buraya ek olarak 108.surenin 3.ayeti verilmektedir ki bunun da meali şöyledir:
"Asıl sonu kesik olan şüphesiz sana hınç besleyendir."

Bu surede mevzubahis olan kişiler As Bin Vail, Ebu Leheb ve Ebu Cehil'dir ki bunlar peygamberimize "ebter",yani "oğulsuz" ünvanını yakıştırmışlardı.Çünkü Muhammed(s.av.)'in erkek çocuklarının hepsi vefat etmişti.Ebu Leheb daha da ileri giderek diyordu ki: "Zürriyeti olmayan Muhammed(s.a.v.)'in tebliği ve dini de böyle meyvesiz olacak."

Bu zor durumda Allah(c.c.) peygamberini destekledi. Muhammed(s.a.v.) üzülmemeliydi, çünkü Allah ona arapçası "kevser" olan hiç tükenmeyen bir nimet bahşetmişti.Hatta 1.ayette şöyle denilmektedir:
"Gerçekten biz sana kevseri verdik."Kevser burada Allah(c.c.)'nün Muhammed(s.a.v.)'e verdiği tükenmek bilmeyen sonsuz nimetlerdir.    

Diğer taraftan "ebter" hem bu dünyada hem de ahirette tüm nimetlerden ve iyiliklerden yoksun demektir. Bu ayet kim peygambere hınç duyarsa kendisi zürriyetsiz ve her iki cihanda iflas etmiş olacaktır.
Şimdi Kadıyaniler diyorlar ki:

108.surenin 3.ayetinde Muhammed(s.a.v.) zürriyetsiz değildir ve ileride zürriyet olacaktır denilmek isteniyormuş.33.surenin 40.ayetinde de onun oğlu yoktur denilmektedir.Bunun daha iyi anlaşılması için çıkarıla sonucun anlamı Muhammed(s.a.v.)'in ruhani zürriyeti yani ondan sonraki peygamberler olacakmış.Bu da eksik olan kız evlatları hakkındaki isnada cevap teşkil etsin.Burada vurgulamak isteriz ki 108.surede Muhammed(s.a.v.)'in zürriyeti olacak diye bir mana yok.Diğer ayetlere bakıldığında zaten bu apaçık meydanda. Allah(c.c.) ona teselli vermekte ve zürriyetten daha değerli şeyler bahşettiğinden haber vermektedir.Bu Allah(c.c.)'nün bitmek tükenmek bilmeyen bir nimeti olan "kevser"'dir.

Şimdi bu dünyada yaşayan herkese soralım:

İki şey arasında tercih etmek gerektiğinde zürriyet mi isterlerdi yoksa kainatın yaratıcısı Allah(c.c.)'nün bahşedeceği bitmek tükenmek bilmeyen nimetlerini mi? Elbette zürriyet önemlidir. Ancak peygamberimizin oğulları yaşamadı, yoksa bunların peygamber olmaları ihtimali mevcuttu.Şimdi de gelelim "ebter=sonu olmayan" iftirasına. Peygamber(s.a.v.)'in zürriyetinin olmaması onun sonunun kesik olduğu anlamına gelememektedir, çünkü "ebter" olan birisinin herşeyden nasibi kesilmiş demektir.Sadece oğuldan değil,herşeyden. Ebter olan bir kimse hem bu dünyada hem de öbür dünyada tüm nimetlerden mahrum kalan demektir.Şimdi zürriyeti yok diye Muhammed(s.a.v.) her iki dünyada da nimetlerden mahrumdur diyebilir miyiz?Bundan Allah(c.c.)'ye sığınırız.Haşa!Elbtte hayır!Ebter olan bir kimseye Allah(c.c.) bitmek tükenmek bilmeyen "kevser" nimetini bahşetmezdi.

Şimdi 33.surenin 40.ayetiyle olan bağlantıya gelelim:

108.sure Muhammed(s.a.v.)'in ebter olmadığını, bilakis Allah(c.c.)'nün ona oğuldan daha değerli bir nimet verdiğini kaıtlamaktadır.Bu bitmek tükenmek bilmeyen nimet de kevserdir.Ebter iftirasına bu güzel bir cevaptır.Şimdi de 33.surenin 40.ayetinde şunu okumaktayız:

"Muhammed işinizden hiçbirinin babası değildir, ancak o Allah'ın elçisi ve peygamberlerin en sonuncusudur."
Bu demektir ki eğer Muhammed(s.a.v.) büluğ çağına erişen erkek evlada sahip olmuş olsaydı, bu oğlan çocuğu da peygamber olurdu ve Muhammed(s.a.v.) böylece peygamberlerin en sonuncusu olamazdı.Peygamberimizin oğlu İbrahim'in ölümünden sonra şöyle söylediği rivayet olunur:
"Hayatta kalsaydı, peygamber olurdu." Bu zayıf olmasına rağmen onunla amel edilebilen hadis bize Muhammed(s.a.v.)'den sonra artık başka bir peygamber gelmeyeceğine işaret etemektedir.Öyleyse Muhammed(s.a.v.)'in öz ve erkek çocukları neden küçük yaşta iken vefat ettiler?Burada akl-ı selimi devreye sokmak gerekir.Eğer onun öz ve erkek çocukları peygamber olamıyorlarsa, nasıl olur da onun öz çocuklarından ve zürriyetinden olmayan ruhani bir şahıs peygamber olabilir?  

Kadıyaniler şimdi sözlüğe başvuruyorlar ve "hatem" kelimesi bir şeye son vermek anlamına gelmiyor diyorlar.Ne varki bir dilin inceliklerine vakıf olmayan elbette böyle bir mana çıkaramaz.
"Hatim" ve "hatem" kelimelerinin iki ayrı anlamları vardır."Hatem" isim olup sona erdiren bir şeye işaret etmezmiş. Şimdi bakalım dil bilginleri bu konuda neler söylemişler.

Mustafa İslamoğlu Hoca'nın "Hayat Kitabımız Kur'an" adlı eserinde 33.surenin 40.ayeti hakkında şunları okumaktayız:

"Muhammed(s.a.v.) Allah'ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur." veya "hatem" kelimesinden "mühür" anlamı da çıkar. Aslında her iki tercüme de en sonunda aynı kapıya çıkmaktadır.Çünkü bir belgenin üzerine ne zaman mühür basılır, belge tamamlandıktan sonra değil mi? Artık bundan sonra yeni bir şey ilave edilemez.Bir kapı mühürlendikten sonra da artık onu kimse açıp içeri giremez."

Büyük ve meşhur dil bilgini Mucemul Mufehres sözlüğünün 163.sayfasında "hatem" kelimesiyle ilgili olarak şunları yazmaktadır:

"Hateme-yehtimu-hatmen" bir şeyi bitirmek,kapatıp mühürlemek, bir şeyin son bulduğunu tasdik etmek için damgalamak.Bu kelimenin ism-i mef'ulü "mehtemun" dur,"hatmen" kelimesini mecazi olarak "kulağın mühürlenmesinde" veya "kalbin mühürlenmesinde" kullanabiliriz.Böylece gerçek anlam ve mecazi anlam ortaya çıkar."Kalbin mühürlenmesi" kelime olarak "artık o kalbin kurtuluşa ermeyeceği" anlamını vermektedir.Artık o kalpten ümit kesilmiştir."Ağzın mühürlenmesi" denildiğinde artık o ağız konuşamaz durumdadır.Kulağın mühürlenmesi ise artık o kulağın işitmemesidir.Mecazi anlamda kalbin mühürlenmesi ise, o kalb sahibinin gerçekleri anlamak ve görmek istememesidir.Kulağın mühürlenmesi ise, o kulak sahibinin gerçekleri duymak istememesidir.Dilin mühürlenmesi ise, böyle bir kimsenin gerçekleri söylemek istememesidir."Hitamun" ise en son demektir."

"Hateme" : 2.surenin 7.ayetinde "Allah onların kalblerini mühürledi ve kulaklarını da....."
"Nehtimu": 36.surenin 65.ayeti: "Biz bugün onların ağızlarını mühürlüyoruz; ama elleri bize hitabedecek."
"Yehtum" : 42.surenin 24.ayetinde okuyoruz: "Yoksa onlar,"o Allah'a bir yalan mı düzdü" diyorlar? Eğer Allah dileseydi,senin kalbini mühürleyebilirdi."

"Hitaamu" : 83.surenin 25.ayetinde mealen : "Kendilerine mühürlü halis bir içki sunulur. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır." Onun mühürü miskdir mealine bakıldığında, ayet içeceğin tümünün değil, yalnız son yudumunun misk kokusu yaydığını görmekteyiz.Bu demektir ki birisi bir şey içecek olursa, içtiği şeyin en güzel koku ve lezzetini son yudumu aldıktan sonra farkına varır."

"Mehtumin" : Ayni şekilde 83.surenin 26.ayetinde okumaktayız ki "onun içiminin sonunda misk kokusu vardır.İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar."

Bu demektir ki mühürlü bir içecek sunuluyor ve içmeden önce mühürü açılmamış ve bu içkiden başka bir kimse bir yudum dahi içememiş.Hiç kimse ona dokunmamış ve tertemiz mühürü muhafaza edilmiş ve bu mü'minlere has kılınmış."

"El Hatemu": Mühür, yüzük.
"Hatem en nebiyyin".  33.sure 40.ayet:
"Muhammed(s.a.v.) ile peygamberlik mühürlenmiştir ve onun gelmesiyle peygamberlik hitama ermiş, yani tamamlanmıştır.Böylece Hz.Muhammed(s.a.v.)'in son peygamber olduğu onaylanmıştır."
Bu açıklamalarda tespit ettiğimize göre "hatem" 'in mecazi anlamı ile kelime anlamı arasında bir fark yoktur.Her ikisi de aynı kapıya çıkmaktadır. Allah(c.c.) "onların kalplerini Allah mühürledi." diyorsa böyle kimselerden anlayış ve idrak bekleyebilir misiniz?Bir kimsenin kendisini saptıran ve Allah(c.c.)'nün onunla kalbini mühürlediği şeyi biz o kimseden neye öğrenmeye kalkalım ki?

Allah diyor ki:"Biz bugün onların ağızlarını mühürleriz." Ağzı mühürlenmiş konuşamıyan bir kimseden ne bekleyebilirsin ki?Bu mecazi anlamda nasıldır? Hakkı değil de batılı öğreten bir kimseden ilim tahsil edilebilir mi?

Allah(c.c.) diyor ki: "Onlara mühürlü ve temiz bir içki sunulur."

Mü'minlerin mükafatı önceden kullanılmış(yani başkalarından arta kalmış) bir içecek mi olsaydı yani?Ancak Allah(c.c.) mü'minlerin içkisinin kimsenin eli değmemiş ve başka hiç bir kimse tarafından kullanılmamış temiz bir içki olduğunu belirtiyor.Bu içkinin bu keyfiyetini ispatlamak için mühürlü olarak sunulmuş olmasıdır.Mühür, ondan ne başkasının içebileceği ne de ona eklemede bulunabileceği demektir.Metinle ilişkin içinde ne zaman hatem kelimesi kullanıldı ise mühürlü olması anlamına gelmiştir.33.surenin 40.ayeti de bu şekilde anlaşılmaktadır.Yani Muhammed(s.a.v.) peygamberlik zincirinin son halkası ve mühürüdür ve en son peygamberdir. Artık başka bir peygamber daha gelmeyecektir.Yalnız yalancı peygamberler bu mühürü açmak için boşuna çaba sarfetmektedirler. Muhammed(s.a.v.)'i sonpeygamber olarak kabul etmemek asla doğru değildir.Çünkü allame,meşhur ve maruf hadis ve din bilimcisi İmam Molla Ali İbn Sultan Muhammed El Kari "Fıkh-ı Ekber" 'e yaptığı açıklamanın 202.sayfasında şuları söylemektedir:

"Peygamberimiz Muhammed(s.a.v.)'den sonra peygamberlik makamına sahip çıkmak icma-ı ümmete göre düpedüz itimat bozukluğundan kaynaklanmaktadır."

Kadiyaniler bize göre tanınmış ve kabul edilmiş alimlerden birisi olan bu alimin bir ifadesini öne sürerek Hz.Muhammed(s.a.v.)'in son peygamber olmadığını iddia ediyorlar.Bizler ise ayni alimden yüzlerce ifade sunabiliriz ki bunlarda ayni alim Hz.Muhammed(s.a.v.)'in peygamberlerin sonuncusu olduğunu apaçık belirtmektedir.

Diğer taraftan Kadiyaniler evliyalardan Şeyh Seyyid Abdulkadir Geylani'den de örnek getirerek, güya onun şöyle yazdığını iddia ediyorlar:

"Muhammed(s.a.v.)'den sonra şeriatla başka bir peygamber gelmeyecektir.Çünkü o nebilerin sonuncusudur."
Bu ifadeden şeriatsiz bir peygamberin geleceği nasıl anlaşılabilir?Yüne aynı zat-ı muhteremden başka bir ifadeyi örnek verecek olursak ki bu ifade onun meşhur eseri olan "İlahi Armağan= Fethurrabbani" 'nin 1.celsesinde Ribat'da bir pazar sabahı yaptığı hitabeden alınmıştır:

"Allah(c.c.)'nün iradesi herşeyden üstündür.O büyüklere(gerçek mü'minlere,alimlere v.s.) hikmet verir ki onlar ayni şeyi söylerler.Peygamberin ölümünden sonra,sağ olanlar yerini aldılar.Bunların tüm konuşmaları hikmete zenginlik kazandıracaktır.Peygamberlerden sonra avam (halk) bu kişilerden(alim ve evliyalardan) öğrenecektir. Peygamberimiz(s.a.v.) diyor ki: "Alimler peygamber varisleridir."

Abdulkadir Geylani (Allah ondan razı olsun!) diyor ki:

"Peygamber öldükten sonra",bununla bir daha ölümlü peygamber gelmeyeceğine işaret etmektedir.Böylece Peygamberimiz Muhammed(s.a.v.)'in ölümünden bahsederek onun ölümlü olan son peygamber olduğunu vurgulamaktadır.Ondan sonra artık peygambar gelmeyecektir. Peygamberden sonra varis olarak gerçek alimler bilmeyenlere öğreteceklerdir.Çünkü peygamberimiz onları kendi varisleri olarak vasıflandırmıştır. Apaçık meydanda olan bir meseledir bu!

5) 5. sure 3.ayetin açıklaması ve 2.sure 88.ayetin tefsiri:

Allah(c.c.) Maide suresinin 3.ayetinde şöyle buyurmaktadır:

"Bugün size dininizi ikmal ettim(tamamladım),üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim."

Kadiyaniler bir taraftan dinin ikmal edildiğine inanıyorlar,ancak diğer taraftan başka peygamberlerin de gelebileceğini iddia ediyorlar.Bir peygamber illa dinde bir eksilme veya çoğalma olduğu zaman gelmezmiş.Elbette elçiler(rasuller) insanları doğru yola çağırmak için gelmişlerdir.Ancak biz burada Kadiyaniler'in dinin kemale erdiğine inandığından yola çıkarak kemale ermek ne demek birazcık ondan bahsedelim:

Ayet 3:"Bugün size dininizi ikmal ettim ve üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim."

Allah(c.c.)'nün bu kutsal ve mübarek ayeti Rabbimizin Ümmet-i Muhammed'e bahşettiği en kıymetli ve aziz bir nimetidir.Allah(c.c.) bu ümmetin dinini ikmal etmiştir.Öyleyse bu ümmetin başka bir dine ve başka bir peygambere ihtiyacı yoktur.Bu ayet peygamberimizin son olarak peygamberlik görevini ifa ettiğine işaret etmektedir.Bu ayet hicretin 10.yılında peygamberimizin veda haccı sırasında Arafat'da nazil olmuştur.
Ali İbn Ebu Talha(r.a.) Abdullah Ibn Abbas'ın(r.a.) bu ayet hakkında şöyle dediğini yazmıştır:
"Bu ayetle Allah(c.c.) mü'minlerin inancını tamamladı.Hiçbir zaman gelmeyecek ki o sırada İslam'da eksiklik olsun veya din tamam olmamış olsun."

İbn Kurays ve diğerleri (Allah hepsinden razı olsun!) dediler ki:

Seyahatten dönen peygamberimiz 81 gün müslümanlar arasında gezdi ve sonra vefat etti.Bu ayet hem tüm Kur'anı Kerim hem de şahane dinimizi ikmal etmektedir.Onun içinde 81 gün sonra vefat edecek son peygambere apaçık işaret vardır.Çünkü bu ayet vahyin en son ayetidir.Bu ayet peygamberlerin en sonuncusu olan Muhammed(s.a.v.)'den başka bir peygamber gelmeyeceğine dair bir açıklamadır.Eğer başka peygamberler olmuş olsaydı, o zaman din daha kemale ermemiş olurdu.Bunlar ancak yalancı peygamberler olurdu ki bu ayetin açıklamasından sonra oraya geleceğiz.

Şimdi de 2.surenin (Bakara) 88.ayetine bir göz atalım:

"Andolsun biz Musa'ya kitabı verdik(yani Tevrat'ı) ve ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik."
Gerçekten de Tevrat hükümleriyle hükmetmek ve insanları doğru yola davet etmek üzere peygamberler gönderilmiştir.

5.surenin(Maide) 44.ayetinde de Allah(c.c.) şöyle buyurmaktadır:

"Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik.Kendilerini(Allah'a) vermiş peygamberler onunla Yahudiler'e hükmederlerdi."

Hz.Musa(a.s.) Muhammed(s.a.v.) gibi tüm insanlığa gönderilmemişti.Bu apaçık bir gerçektir ve herkes bunda ittifak etmiştir.Musa(a.s.) tüm beşeriyete gönderilmediği için Allah(c.c.)'nün dini o zaman daha tamamlanmamıştı.O'nun dini ancak Muhammed(s.a.v.) ile tamamlanmıştır, çünkü o tğm beşeriyete(hatta cinlere de) peygamber olarak gönderilmiştir.Allah(c.c.)'nün bir rahmeti olarak İsrailoğulları'na bir dizi peygamberler gönderilmiştir ki yola gelsinler.Ayni anda bir kaç peygamber gönderilmiştir.Ancak sizin iddia ettiğiniz Musa(a.s.) zamanında ve ölümünden sonra Musa(a.s.)'ın şeriatına tabi olan diğer peygamberler Meryem oğlu İsa(a.s.) gelince sona erdiler.İsrailoğulları'nın en son peygamberi Meryem oğlu Isa(a.s.)'dır. O bile tek bir kavme gönderilmiştir, tüm beşeriyete değil.Bakara suresinin 88.ayetine bir daha bakalım:
"Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik ve onu Ruhül Kudüs (Cebrail) ile destekledik."
İsa(a.s.) Tevrat'dan bir kaç şeri hüküm alınca Allah(c.c.) onu Cebrail (a.s.) ile destekledi.
İbn Abbas (r.a.) onun gösterdiği mucizeler hakkında haber vermektedir ve bu hususta 3.surenin(Al-i İmran) 50-51.ayetlerine işaret etmektedir.Orada İsa(a.s.) şunları söylemektedir:
"Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmam için gönderildim."                      

İsa(a.s.) son peygamberdi ve diğer isimlerini bilmdiğimiz diğer peygamberler de onunla son buluyordu ki bunlar Tevrat'la hükmetmek üzere İsrailoğulları'na gönderilmişlerdi.İsa(a.s.) daha birçok peygamberlerin gönderildiği tek bir kavme en son vahiy olan İncil'i getirdi.Arkasından peygamberler zincirinin son halkası olan Hz.Muhammed(s.a.v.) tüm insanlığa gönderildi.Böylece peygamberler zincirinin son halkasını mühürledi ve hitama erdirdi.Genel olarak onunla peygamberlik müessesesi sona ermiştir.Onun ümmeti dinde kemale erdikten sonra başka bir peygambere ihtiyacı olmayacaktır ve hele hele peygamber taslaklarına hiç mi hiç ihtiyacı kalmamıştır.

Bunu anlamak o kadar zor muydu yani? Aslında bu olduça açık ve kolay anlaşılabilen bir husus!

6) Akib Hadisi:

Peygamberimiz(s.a.v.) aşağıdaki hadiste şöyle buyurmaktadır:

"Ben Muhammed'im,Ahmed'im, küfürü kökünden kazıyan mahiyim, insanların toplanacağı günde onları toplayacak haşirim(diğer bir ifadeyle talih benim tek halefimdir) ve ben akebim(yani sonuncuyum) ve bu sonuncudan başka bir peygamber daha gelmeyecektir."

Kadiyaniler bu hadisin sahih olup olmadığı hususunda şüphe arzediyorlar, güya bizim İmam Molla Ali Kari hazretleri ravinin(hadis rivayet edenin) buradaki akeb kelimesini kendi yorumu olarak eklemiştir demişmiş.Öyleyse hem İmam Buhari hem de İmam Müslim (Allah onlardan razı olsun!) her nasılsa tevafuken Akeb kelimesini en sonuncu manasında kendi yorumları olarak hadise eklemiş oluyorlar.
Şimdi de büyük ve meşhur alimler bu konuda neler söylemişler bir de ona göz atalım:

Büyük imam Süleyman İbn Ahmed İbn Eyyüb Es Sami El Lahmi Ebul Kasım Et Taberani'ye (Allah ondan razı olsun!) bakarsak, Camius Sağir adlı eserinin 1.cildinde "Peygamberin Bazı İsimleri" başlığı altında peygamberimizin bir hadisine işaret ederek saymakta ve şunları yazmaktadır:

"İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre peygamberimiz(s.a.v.) demiştir ki :"Ben Ahmed'im, Muhammed'im, Haşirim, Mukaffiyim ve hatemim(sonuncuyum)." Ondan sonra imam devam ederek demektedir ki:

"1.Ahmed, en çok övülmeye layık olan,
 2.Muhammed, övülen herkes
 3.El Haşir, herkesi toplayacak, devşirecek olan      
 4.El Mukaffi,kendisinden başka peygamber gelmeyecek olan
 5.El Hatem, kendisiyle peygamberlik kapısının mühürlendiği ve kilitlendiği kimse.

Üç türlü kaynakta peygamberimizin diğer isimlerine rastlamaktayız.Bu sunduğumuz isimleri Kadı İyaz'ın "Şifa-i Şerif" 'i, "Zadul Mead" 'i gibi diğer büyük eserlerde bulabiliriz."

Muhammed(s.a.v.)'in daha bir çok ismi mecuttur. Bu isimler arasında en meşhuru ise "Mukaffi" 'dir
Bu ünvan(isim) ise ancak kendisinden başka peygamber gelmeyecek olan bir peygambere verilebilirdi ve o da Hz. Muhammed(s.a.v.)'dir.Böylece peygamberlik müessesesinin sonu mühürlenmiştir. Bundan dolayı peygamberimizin diğer bir ismi de "Hatem" 'dir.Hz.Muhammed(s.a.v.) "Akib" 'dir, yani en son peygamberdir.
İmam Zehebi(Allah'ın rahmeti ve bereketi onun üzerine olsun!) İslam Tarihi adlı eserinin 1.cildinde "Peygamberin Bilinen İsimleri" bbaşlığı altında şunları yazmaktadır:

"Zuhri Muhammed İbn Cübeyr İbn Muhis'in babası Cübeyr'in peygamber(s.a.v.)'in şunu duyduğunu söylediğini rivayet etmiştir:

"Benim bir kaç ismim var; ben Muhammed'im, Ahmed'im, küfürü kökünden kazıyan anlamına gelen Mahiyim, yeniden dirilen insanların yüce mahkeme huzuruna toplayan anlamında Haşirim.ve benden başka hiçbir daha peygamber gelmeyecek anlamında akibim."

Haşim İbn Ebu Nacid Ebu Vayl'dan Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet ediyor:

"Medine sokaklarında peygambere rastladım ve o bana dedi ki: "Ben Muhammed'im, Ahmed'im, rahmet peygamberiyim, uyarıcı peygamberim, ben mukaffi'yim,haşirim ve ben savaş peygamberiyim." Abdullah dedi ki :"Mukaffi diye kendisinden sonra peygamber gelmeyene söylenir."

Bu hadis İmam Tirmizi tarafından hasen olarak sınıflandırılmıştır.İmam Salih Ed Dimeşk de eserlerinde Muhammed(s.a.v.)'i "El Hatem" olarak vasıflandırmaktadır ve "hatem" kelimesinden de en son anlamını çıkarmaktadır.

"Akib" hadisi sahih hadistir. İster mü'min olsun ister olmasın herkes bu hadisi aşağıdaki alimlerin eserlerinde bulabilirler:

İmam Buhari ve İmam Müslim: Kitabul Fezail, Bab: Esmaun nebiy İmam Tirmizi:Kitabul Adab, Bab.Esmaun Nebi ve Muatta, Kitabun Esmaun Nebiy. Sonra İmam Hakim'in Mustadrek'inde Kitabuttarih, Bab: Esmaun Nebiy ve daha bir çok güvenilir kaynaklarda.

İmam Molla Ali Kari'nin ifadesine gelince onun elimizde olan eserlerinde böyle bir ifadeye hiç rastlamadık.
Diğer taraftan Kadiyaniler bir sürü ana babanın çocuklarına akib ismi veriyor olsa da bununla bu son çocuktur demek istemediklerini iddia ediyorlar.Şaka olur ama böylesi de olmaz yani!

Eğer bazı çocukların ana ve babaları onlara bu ismi veriyorlarsa, bu peygamberimiz Muhammed(s.a.v.)'in güzel isismlerinden biri olduğu için bun u yapmaktadırlar.Geriye kalan diğer isimleri de ne kadar şahane isimlerdir.Bazı anneler de çocuklarına Mustafa ismini vermektedir.Bu da peygamberimizin isimlerinden birisidir ve seçkin demektir.Bu böyle annelerin bu çocuklarına değer verip de diğerlerine değer vermedikleri anlamına gelecektir şimdi? Böyle bir anneye ne denir ki! Hayır bu böyle yürümez Kadiyani dostlarımız! Bunu biz de biliyoruz ve siz de çok iyi bilmektesiniz!

7) "La Nebiyye Ba'di" ne demektir?

Kadiyaniler mealini aşağıda verdiğimiz Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadis öne sürüyorlar:

"Allah'ın Rasulü (s.a.v.) dedi ki: "Hüsrev öldüğünde ondan başka bir daha Hüsrev gelmedi ve kral öldüğünde ondan başka kral gelmedi."

Onların yorumu yine şöyle:

Güya alimin biri demiş ki bu hadiste sözü edilen Hüsrev kadar hiçbir Hüsrev devleti güzel yönetemez.En sonunda bu nereye varır? Bu hadisteki Kisra gibi başka bir Kisra olmayacaktır.Öyleyse o sonuncu Kisra.Ondan sonra gelen her Kisra ancak onun yarısı kadar iyi olabilir.

Kadiyaniler gene başka bir hadis daha öne sürüyorlar.Bu da İbn Abbas'tan.
İbn Abbas(r.a.) rivayet ediyor:

"Museylemetul Kezzab(yalancı peygamber) peygamberimizin sağlığında adamlarını da yanına alarak gelir.Allah'ın Rasulü(s.a.v.) dedi ki: "Şu iki bilezik benden sonra gelecek olan iki yalancı için birer işarettir.Onlardan birisi El Ebnis ve öteki de Museylemetul Kezzab'tır!"

Museyleme bizzat peygamberimizin ve ashabının(Allah onların hepsinden razı olsun!) en azılı düşmanıydı.Daha peygamberimizin sağlığında o kendisini peygamber ilan etmişti.Şimdi Kadiyaniler de diyorlar ki Museyleme peygamberimiz sağken ortaya çıkmıştır ve peygamberimiz de kendinden sonra Museyleme'nin geleceğini haber verdiğinden bu hadisteki "ba'd" kelimesinden "sonra" anlamı çıkarmaya gerek yoktur.Çünkü peygamber öyle deseydi birbirini tutmayan sözler söylemiş olurdu.Öyleyse bu kelimenin yani "ba'd" 'ın anlamı "karşı" demekmiş.

Şimdi biz bu hadisi tam olarak yazıyoruz.İbn Abbas(r.a.) rivayet etmiştir:

"Peygamberimizin sağlığında yalancı peygamber Museyleme Medine'ye doğru yola çıktı.Devamlı şöyle söylüyordu: Muhammed beni halefi olarak tayin ederse, ona itaat ederim.Aşiretinden topladığı bir sürü taraftarının refakatiyle birlikte Medine'ye vasıl oldu.Peygamberimiz onun yanına gitti ve yanında Sabit İbn Kays İbn Şammas vardı.Peygamber(s.a.v.) Museyleme'nin tam karşısına dikildi ve elinde bir hurma dalı tutuyordu.Museyleme'nin etrafını da kendi adamları çevrelemişti.Peygamber ona dedi ki:

Eğer bu dalı benden isteseydin sana veremezdim. Sana gelince, senin yüzünden Allah'ın emirlerini çiğneyemem.İtaat etmemekte direnirsen Allah seni muhakkak helak edecektir.Ancak görüyorum ki sen bana rüyamda gösterilen kimsesin.Ve bu Sabit.O benim yerime senin sorularına cevap verecektir."Sonra peygamber oradan ayrıldı.Peygamber (s.a.v.)'in şu sözleri hakkında araştırma yaptım:"Sen tam bana rüyamda gösterilen kimsesin!"

Ebu Hureyre bana o zaman dedi ki: Peygamber(s.a.v.) bana anlattı:

"Ben uyurken elime altından iki bilezik tutuşturuldu ve ben bunlardan hoşlanmazdım.Sonra bana vahyolundu ki onları üflemek suretiyle uzaklaştırayım.Her ikisini de üflemek suretiyle ortadan kaldırdım. Onlar uçarak kaybolup gittiler.Rüyamı tabir ettim ve dedim ki benden sonra iki yalancı peygamber zuhur edecek. Bunlardan birisi Sana'lı El Ensi'ydi ve öteki de Yemame'li Museyleme'dir."

Peygamber(s.a.v.) diyor ki:

"Ben rüyamı benden sonra iki yalancı peygamberin türeyeceğine yorumladım."

Kadiyaniler de iddia ediyorlar ki :

"Bana karşı iki yalancı peygamber türeyecek diye yorumladım."

Buna göre öyle bir zaman gelecekmiş ki Museyleme peygambere karşı gelecekmiş
Bu savaş peygamber zamanında mı yoksa onun vefatından sonra mı oldu?

El cevap: Peygamber öldükten sonra oldu.

İlk olarak Ebu Bekir(r.a.) Museyleme'ye karşı savaş açtı ve Halid Bin Velid kumandasındaki İslam ordusundan Vahşi Bin Harb yalancı peygamberi öldürdü.Böylece Kadıyaniler'in iddiası yine ilmen çürütülmiş oldu.Onların iddiasına göre Museyleme, gerçekte olduğu gibi Ebu Bekir (r.a.)'a karşı değil, Muhammed(s.a.v.) karşı savaş açacaktı.

İddia şöyle:

Museyleme demiş ki : "Muhammed beni halefi olarak tayin ederse, ona itaat ederim."
Muhammed(s.a.v.) ona ne diyor? "Sadece bu küçük dal parçasını benden istemiş olsaydın bile onu sana vermezdim. Sana gelince: senin yüzünden Allah'ın emirlerini asla çiğneyemem."

Museylame kendisini peygamber ilan ettiğinde Muhammed(s.a.v.) onu halefi olarak tayin etmemiştir.Tek başına bu ifade bile apaçık ortaya koymaktadır ki Muhammed(s.a.v.) peygamberlerin en sonuncusudur ve ondan başka bir daha peygamber gelmeyecektir.Yoksa o Museyleme'yi halefi olarak tayin edebilirdi.Peygamber(s.a.v.) bir rüyaya işaret ederek eline iki altın bilezik tutuşturulduğundan ve onlardan nefret ettiğinden bahsediyor:

"Ben uykulu halde iken rüyamda ellerime iki altın bilezik tutuşturulduğunu gördüm ve ben onlardan nefret ettim."

Kendisi onları üfleyerek uzaklaştırdığını haber veriyor.

"Ben de her ikisini üfleyerek uzaklaştırdım ve onlar uçarak ortadan kaybolup gittiler."

Bu eylemle kendisinden sonra iki yalancı peygamber geleceğine işaret ediyordu.Onlardan birisi Museyleme idi:
"Rüyayı benden sonra iki yalancı peygamber türeyeceğine yorumladım.Bunlardan birisi Yemame'den Museyleme'ydi."

Museyleme'nin ortaya çıkması demek onun misyonunun yayılması ve etrafında askerlerin toplanmasıydı ki bunlara Hz.Ebu Bekir(r.a.) ve savaşçıları(Allah onların hepsinden razı olsun!) karşı çıkarak, onları yeneceklerdi.Peygamberimiz rüyasını böyle yorumlamıştır.Bundan dolayı peygamberimiz(s.a.v.) sahte peygamber Museyleme'ye karşı bir savaşın vuku bulacağını önceden tebliğ etmiş bulunmaktadır ve bu savaş da onun vefatından sonra gerçekleşmştir.

Peygamber(s.a.v.) 30 kadar sahte peygamber türeyeceğini de haber vermiştir.Biraz önce yapmış olduğumuz "Ehli Sünnet Vel Cemaat" 'e ait açıklamayla Kadiyaniler hiçbir iddiamızı çürütememişlerdir.Ancak Kadiyaniler daha hala aksini iddia etmekten vazgeçmiyorlar.Onlar peygamber(s.a.v.)'in 30 a yakın sahte peygamber geleceğinden haber verdiğini belirterek, 30 dan sonra gerçek bir peygamber gelecek diye haber verdiğini iddia ediyorlar. 30 sayısı doğrudur,yalnız görmedikleri bir şey var, o da peygamberimizin bu 30 sahte peygamberden sonra gerçek bir peygamber geleceğine dair hiçbir şey söylememiş olmasıdır.Bu sadece Kadiyanilere mahsus uydurma bir yorumdur ve bu onların nefsine hoş gelmektedir.

Hz.Muhammed(s.a.v.) peygamberlerin sonuncusudur.Ondan sonra gelenler olsa bile, onlar ancak yalancı peygamberlerdir.Tarih bile şahitlik etmektedir ki Ashab-ı Kiram(Allah hepsinden razı olsun!) her türeyen yalancı peygamberle savaşıp ortadan kaldırmıştır.

Museyleme Peygamberimizin peygamberliğini kabul etmesine ve ona Allah'ın Rasulü diye hitap etmesine rağmen ona savaş ilan edildi ve öldürüldü. Bunu "El Bidaye Ven Nihaye" 'nin 41.cildinin 316-325 sayfalarından okuyabiliriz.

Şimdide sözlüğe bir göz atalım ve bakalım "ba'd" kelimesi ne anlama gelmektedir:

Be'ude, bu'den = uzakta bulunmak, uzaktan gelmek
Be'iidu = mesafe, aralık
Bkz. 43.sure 38.ayet: "O, şeytan dostu kimse en sonunda bize gelince arkadaşına : keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadaruzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der."  (burada "bu'de" sözcüğü kullanılmıştır)

Ba'ade, yuba'idu = uzaklaştırmak
Eb'ade, yub'idu = uzaklaştırmaktan gelen mana.
Bu kelimenin ism-i mefulü ise "Mub'adun" dur ve "uzaklaştıran" anlamınadır.
21.surenin 101.ayetinde şöyle geçmektedir: "Tarafımızdan kendilerine güzel akibet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar."

(burada "mub'adun" kullanılmıştır.)
Ba'ide, yeb'adu, bu'den  = yok edilmek
Bu'du = yok olmuş, lanetlenmiş, harab olmuş; beddua etmek için, yani kötülük dilemek için "Bu'den" denir ki "harab olsun,lanet olsun,gebersin demektir.

23.surenin 41.ayetindeki gibi: "Zalimler topluluğunun canı cehenneme!"
"Ba'du" kelimesi "gablu" dan önce gelmektedir ve sonra gelecek olana işaret etmektedir.
Bu kelimeye şu anlamları da ekleyebiliriz: "daha fazla, şimdi veya el'an gibi"
"Sonraki" anlamındaki kullanıma 2.surenin 27.ayetinde rastlamaktayız: "Kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler."

Yine 3.surenin 7.ayeti mealen: "Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğritme!"
Ayni şekilde 4.surenin 10.ayeti ve 11.surenin 7.ayetinde şöyle kullanılmaktadır:
"Yemin ederim ki (Rasulüm!) "ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" desen, kafir olanlar derhal "bu açık büyüden başka bir şey değildir" derler."

Bundan başka Kur'an-ı Kerim'in her tarafında bu anlamdaki kelimenin geçtiği bir çok ayetler mevcuttur.
Ba'di ise 2.surenin 133.ayetinde geçmektedir: "Yoksa Yakub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Yakub) oğullarına : Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti."
Kadiyaniler ise bu kelimeden "sonra" anlamı çıkmaz diyorlar.Ya Arapça ilmine vakıf değiller, ya da yalan söylüyorlar.

8) "Harun(a.s.) Musa(a.s.) için ne idiyse Hz.Ali(k.v.)'nin Muhammed(s.a.v.) için aynisidir" denilen hadis:

Müslim ve Buhari'den okuduğumuza göre Muhammed(s.a.v.) Ali(r.a.)'a şöyle der:

"Sen bana Harun(a.s.)'ın Musa(a.s.)'a olan yakınlığına benzer bir şekilde yakınsın.Fakat benden sonra havari gelmeyecektir."

(Buhari ve Müslim, Kitabul Fezailus Sahabe)

Burada vurgulamak isteriz ki Müsned bu konuyla ilgili Sa'd İbn Vakkas'tan iki hadis daha kaydetmektedir.Bu hadislerden birinin en son cümlesi şu mealdedir:

"Bakınız, benden başka peygamber yoktur."

Daha tafsilatlı hadis haberleri(Ebu Davud'un Tayali'si, İmam Ahmed ve Muhammed Bin İshak'ın eserlerinde özetlenmiş olarak) bize göstermektedirler ki Tebük seferine çıkmadan bir gün önce peygamberimizin, savunmayla ilgilenmek ve Medine'deki işleri kontrol etmek amacıyla Ali(r.a.)'dan ayrı kalmaya karar verdiğini okuyoruz.Bu arada münafıklar boş dururlar mı? Hemen Ali(r.a.) hakkında dedikodu ve iftiralar uydurup yaymaya başladılar.Bunun üzerine Ali(r.a.) peygamberimize giderek sordu:

"Ey Allah'ın Rasulü, beni karılar ve çocuklarla birlikte mi geride bırakıp gideceksin?"

İşte tam bu sırada peygamberimiz(s.a.v.) onu sakinleştirmek için dedi ki:

"Senin bana yakınlığın ayni Musa(a.s.)'ın Harun(a.s.)'a yakınlığı gibidir."

Başka türlü ifade edecek olursak deriz ki "Musa(a.s.) Tur dağına çıkarken Harun(a.s.)'ı İsrailoğulları'na göz kulak olması için bıraktığı gibi ben Muhammed de seni geride bırakıyorum, çünkü ben kendim Medine'yi savunmakla meşgul olacağım. Ayni anda peygamberimiz Haru(a.s.)'a benzetme olayının dinden dönmelere sebeb olabilecğini hissederek hemen şu ifadeyi ilave ederek "benden sonra başka bir peygamber daha olmayacak" dedi.

Kadiyaniler'in öne sürdüğü dişer bir hadiste güya peygamberimiz demiş ki:

"Bana kıyasla sen Harun Musa'ya nasıl idiyse öylesin, ancak sen peygamber değilsin."

Şimdi artık peygamberimizden başka peygamber gelmeyeceği açıklandıktan sonra Ali(r.a.)'a açıklanmak isteniyor ki madem ki peygamberimizle Ali(r.a.), Musa(a.s.) ile Harun(a.s.) arasındaki yakınlıkla kıyaslandı ve Harun peygamberdi ama sen değilsin!

Kadiyaniler bir başka hadis daha öne sürüyorlar ve bu hadise göre peygamberimiz demiş ki:

"Seninle ben kıyaslandığımızda ayni Musa ile Harun gibiyiz, ancak sen benimle birlikte bir peygamber değilsin."
Demek oluyor ki peygamberimizle ayni anda başka bir peygamber de mevcut olmamıştır.
Ali(r.a.) Muhammed(s.a.v.)'in yokluğunda da ve ölümünden sonra da peygamber olamaz, çünkü peygamberimiz peygamberlerin en sonuncusudur. Ali(r.a.) Harun(a.s.) ile kıyaslanmaktadır, ancak peygamber sıfatıyla değil!

Kısacası : Ne peygamberimizden sonra başka peygamber gelecek, ne de onunla birlikte bir peygamber var olmuştur.İleride yanlış anlaşılma olmasın diye Ali(r.a.)'ı Harun(a.s.) ile kıyaslayan peygamberimiz, onun,yani Hz.Ali(k.v.)'nin, peygamber olmadığını hemen sözlerine eklemiş ve meseleye açıklık getirmiştir.

9) Muhammed(s.a.v.)'den sonra peygamber gelseydi Ömer(r.a.)'ın olacağını haber veren hadis:

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) demiştir ki:

"Benden sonra bir peygamber gelecek olsaydı, bu Ömer Bin Hattab olurdu."

Bu ifadeyi İmam Tirmizi'nin Kitabul Menakib'inde okumaktayız. Şimdi Kadiyaniler iddia ediyorlar ki Ömer Bin Hattab peygamberlik vasıflarından bazılarına sahipmiş.Şimdi düşünelim bakalım.Peygamber Muhammed(s.a.v.)'den sonra peygamber gelseydi ve Ömer Bin Hattab olsaydı ve başkası olmasaydı.Ancak Ömer Bin Hattab peygamber değildi.Neden değildi? Çünkü peygamber(s.a.v.) peygamberlerin en sonuncusuydu.Ne onunla birlikte başka bir peygamber vardı ve ne de ondan sonra başka bir peygamber gelecek.

Ayni şekilde yine Kitabul Menakib'te okuyoruz:

Ebu Hureyre rivayet ediyor: Allah Rasulü dedi ki :"Gerçekten sizden öncekilere de tebliğ edildi.Eğer bunlardan birisi benim ümmetim arasında ise,o da Ömer'dir."

Sa'd Ebu Hureyre'nin ifadesine şunu ekledi: Peygamber dedi ki : "Gerçekten sizden önce İsrailoğulları arasında öyle insanlar vardı ki onlara vahyedildi, ama onlar peygamber değillerdi.Bunlardan birisi benim ümmetim arasında ise bu Ömer'dir."

Ömer Bin Hattabancak peygamber olmasına gerek kalmadan Allah(c.c.) ile temasa geçebilecek bir zattı, başka biri değil!

İmam Aliyyul Kari Fıkhul Ekber'in şerhinde "Peygamberimizden sonra en Faziletliler"başlığı altında diyor ki:
"Peygamberimizden sonra en büyük fazilet sahipleri Ebu Bekir Sıddık(r.a.), ondan sonra Ömer Bin Hattab(r.a.), ondan sonra Osman Bin Afvan(r.a.) ve ondan sonra Ali Bin Ebu Talib(r.a.)'dır.
İmam Azam Ebu Hanife ve büyük imam Serbul Mekasid ayni kanaattedirler."

Şimdi tekrar sayalım:

1)Hz.Ebu Bekir Sıddık(r.a.),peygamberimizin en sadık arkadaşı ve kayınpederi ve yine peygamberimizden sonra ilk faziletlidir.Ona göre peygamberliğe layık olan birisi olsaydı o da Hz.Ebu Bekir(r.a.) olurdu.

2) Ömer Bin Hattab(r.a.), Hz.Muhammed(s.a.v.)'den sonra faziletli ve en yakın sahabelerden birisi.O da peygamberliğe layık olabilirdi..

3)Osman Bin Afvan(r.a.), sonraki diğer faziletli sahabe.O da peygamberliğe aday olabilirdi.

4) Ali Bin Ebu Talib(r.a.), peygamberimizin amcasının oğlu ve damadı, böylece en yakın akrabası ve diğer faziletlilerden birisi daha.O da peygamberli makamına sahip olabilirdi.

Şimdi bütün dünyaya bir soru yöneltelim. En çok peygamberliğe kim layıktır? Muhammed(s.a.v.)'den sonra bu dört şahane zat-ı muhteremden hangisi? Yoksa Mirza Gulam Ahmed mi? Bu şahane cennetle müjdelenen pak zat-ı muhteremlerden hiçbiri peygamber olamıyorlarsa, neden başka birisi olabilsin? Bunlara neden peygamberlik gelmedi?

Çünkü Hz.Muhammed(s.a.v.) en son peygamber de ondan! Eğer bu zat-ı muhteremler peygamber olma yolunda peygamberimize yeterli derecede yakın değillerse,peygamberimizin ölmüş olan oğlunu örnek olarak ele alalım.Peygamberimize kendi ölen oğullarından daha yakın hiçbir kimse olamaz. İbn Mace'de İbn Abbas'tan şu rivayeti okuyoruz :

"Peygamber(s.a.v.)'in oğlu İbrahim öldüğünde peygamber dua etti : Gerçekten onın cennette bir sütanası var.Eğer o yaşasaydı gerçek bir peygamber olurdu."

Buna göre peygamberimizin öz oğlu bile peygamber olamadı, çünkü Muhammed(s.a.v.) peygamberler zincirinin son halkası ve mühürüydü.Eğer böyle olsaydı, İslam eksik bir din olmuş olurdu.Allah(c.c.) Muhammed(s.a.v.)'in son peygamber ve İslam dininin ikmal edilmiş olduğunu haber vermiş bulunmaktadır.Bunun aksi olamaz, zira Allah(c.c.) tüm noksanlıklardan münezzehtir.

Kadiyani'ler Hz.Ali(r.a.)'dan şöyle bir söz aktarıyorlar:

"Peygamberimizin oğlu İbrahim ölünce, İbrahim'in annesi Mariya'yı çağırdı.O geldi ve cesedi yıkadı ve kefenledi.Sonra peygamber onu kucağına aldı ve evden dışarı taşıdı.Onu defnetti, elini mezarının içine soktu ve dedi ki: Vallahi! O peygamberdir, yani bir peygamber oğludur." (Fetevayı Hadisiyye sayfa 176)

Birinci hadiste peygamberimiz(s.a.v.) "O yaşasaydı muhakkak gerçek bir peygamber olurdu." ve iknci hadiste ise "O peygamberdir, peygamber oğludur." demiştir.

Peygamberimizin oğlu İbrahim birinci hadiste peygamber değil, çünkü daha yeni ölmüştü ve daha büluğ çağına ermemişti.İkinci hadiste ise bir peygamber.Öyleyse biz peygamber(s.a.v.)'e birbirini tutmayan sözler söylüyor diye suç isnadında mı bulunalım?!Böyle bir şeye cüret etmekten Allah(c.c.)'ye sığınırız.Bu hadisi açıklamak çok basit.Araştırma yaptık ve şu sonuca vardık: Bu hadiste bir eğip bükme yapılmış.Şimdi size arapça asıl metni sunuyoruz:



عن علي بن أبي طالب لما توفي إبراهيم أرسل النبي إلى أمه مارية فجاءته وغسلته وكفنته وخرج به وخرج الناس معه فدفنه
وأدخل صلى الله عليه وسلم يده في قبره فقال أما والله (أنه لنبي ابن نبي) وبكى المسلمون حوله حتى ارتفع الصوت ثم قال صلى الله عليه وسلم تدمع العين ويحزن القلب ولا نقول ما يغضب الرب وإنا عليك يا إبراهيم لمحزونون، 


Kelimeyi eğip bükmenin geçtiği yeri bulduk ve parantez içine aldık.Bu kelime arapça"innehu linebi" diye okunur ve anlamı şudur: "O peygamber içindir..." Arapça edat "li" 'nin anlamı "için" dir.Eğer bu kelimeyi okumazsan(telaffuz etmezsen) "o bir peygamberdir" diye anlaşılır.Madem ki orada "li" var, o zaman nazar-ı itibara alınmalı ve ona göre anlam verilmelidir.Görmezlikten gelmek işte böyle hatalara ve iftiralara yol açar.

Buna göre bu hadise şu anlam verilmeliydi:

"O onu gömdü ve elini mezarına soktu ve dedi ki: Vallahi! Bu peygamber içindir,bir peygamberin oğludur."

İşte bu tercüme ilk hadise uymaktadır.Çünkü İbrahim bir peygamber oğludur ve o yaşasaydı sonraki ilk peygamber olacaktı.Birinci hadisle birleştirildiğnde bu ifadeyle peygamberimiz Allah(c.c.)'nün kendisine öz bir oğlan çocuğu hediye ettiği, onun şimdi ölmüş olduğuna ve onun cennette bir sütanasının olacağına işaret etmiş oldu.

Şimdi de Kadiyaniler'in "li" edatını nazar-ı itibara alarak "için" anlamını verdikleri başka bir hadis veriyoruz:



الحديث: قال محمد بن علي إن (لمهدينا) آيتين لم يكونا منذ خلق الله السموات والأرض , ينخسف القمر اول ليلة من رمضان وتنكسف الشمس في النصف منه ولم يكونا منذ خلق الله السموات والارض


Kadiyaniler bu metni şöyle tercüme etmişler:

"Bizim Mehdi için iki alamet vardır ki bu işaretler gökler ve yer yaratıldığından beri görülmemiştir ve onlar da şunlardır: Ayın Ramazan'ın ilk gecesinde tutulması, güneşin Ramazan'ın ortasına rastlayan bir günde tutulması.Bu alametler Allah gökleri ve yeri yarattığından beri hiç zuhur etmemiştir."

Parantez içine aldığımız "limahdi" kelimesini Kadiyaniler burada "Mehdi için" diye tercüme etmişlerdir.İbrahim ile Muhammed(s.a.v.) hadisinde de durum aynıydı.Ancak onlar burada "li"yi görmezlikten geldiler ve hadise sanki İbrahim Muhammed(s.a.v.)'den sonraki peygambermiş gibibir anlam verip, kendilerine bir kapı açmak istediler.Halbuki peygamberimiz "o yaşasaydı ve büluğ çağına erseydi" diyor.Demek ki Kadiyaniler'in tercümesine hile karışmış olduğundan Muhammed(s.a.v.) yine peygamberlerin en sonuncusu olduğu gün gibi aşikardır.

İmam Ali Kari güya demiş ki:

"İbrahim daha uzun süre yaşasaydı peygamber olurdu.Ömer de bir peygamber olsaydı, bu ikisi İsa,Hızır ve İlyas gibi Hz.peygambere tabi olurlardı.Böylece bu Allah(c.c.)'nün "hatemen nebiyyin" sözüne ters düşmektedir." Çünkü bu demektir ki peygamberlerden sonra onun yasasını (şeriatını) kaldıracak ve ümmetine dahil olmayacak bir peygamber gelmeyecek demektir."

Bu ifadeyle Molla Ali Kari Muhammed(s.a.v.)'in oğlu İbrahim'den dolayı "hatem" kelimesinin son anlamına gelmediğine işaret etmek istemektedir.Yani ona göre kanun koyucu peygamberler de gelebilirmiş.Bu iki büyük alimden sahih bir ifade sunuyoruz.Bu ifadeyi kendi meşhur eseri "Minahar Ravdil Ezher" 'den aldık:

"Peygamberin mühürü demek peygamberlik müessesesi sona erdi demektir.Yani artık başka bir peygamber daha gelmeyecektir.Bir kapı mühürlendiğinde, ne bir kimse içeri girebilir ve ne de bir kimse bu kapıdan dışarı çıkabilir.Peygamberlik müessesesinin kapısı da işte bu şekilde mühürlenmiştir."

10) Ayşe (r.aha)'dan rivayet edilen ve "hatem" kelimesinin "son" anlamına geldiği haber verilen hadis:

Kadiyaniler Hz.Ayşe validemizden bir hadis öne sürmekte ve güya şöyle denildiği iddiasında bulunmaktadırlar:
"Peygamberin sonuncu olduğunu söyleyin ama ondan sonra peygamber gelmeyecek demeyin."

Ehl-i Sünnet Vel Cemaat da demektedir ki bu hadisin senedi sepeti yoktur.Ancak Kadiyaniler bu hadisin Kur'an'a, sünnete ve icma-i ümmete aykırı olmadığından kabul edilebilirliğini iddia ediyorlar.Bu ifadeyi desteklemek amacıyla Tavban'ın bir ifadesini ileri sürüyorlar.Buna göre peygamberimiz(s.a.v.) güya demiş ki:

"Benim hadislerimi Allah'ın kitabıyla karşılaştırın.Eğer ters düşen bir şey yoksa, o zaman bunu ben söylemişimdir."

Sonra ilave ederek diyorlar ki İmam Suyuti de bu hadisi kitabına böylece almış.Öyleyse herkes bundan sonra kendi hadisini kendi yazsın ve eğer Kur'an'a ters düşmüyorsa bu sahih hadis diye amel etmeye başlasın!?
Burada tekrar vurgulamak istiyoruz ki Selefi Salih'in haricinde kimsenin rivayetine itibar edilmez.Çünkü peygamberimiz(s.a.v.) bizleri şöyle uyarmaktadır:

"Önce benim ashabıma, sonra onlardan sonra gelen tabiin ve tebe-i tabiin'in rivayetlerine başvurmanızı tavsiye ederim."

Bu nesillerin rivayet ettiği hadisin senede ihtiyacı var mıdır? Kim biraz hadis ilmi tahsil ettiyse, evet diyecektir.Yine de bir senede ihtiyaç vardır.Ayşe(r.anha)'nın hadisinin senedi mevcut mu? Zamanımızı tüm alimleri bu hadşse itibar etmemektedir, çünkü bu hadisin senedi yoktur.

Bu hadisle ilgili olarak İmam Mevdudi(Allah'ın rahmeti üzerine olsun!) şunları söylemektedir:

"İlk olarak peygamberimiz(s.a.v.)'in kesin emrine karşı gelmek amacıyla Ayşe validemizin kelimelerini almak büyük bir terbiyesizliktir.Öte yandan Ayşe validemize dayandırılan sözlere itibar edilmez.Hiçbir güvenilir eserde Ayşe validemizin bu sözlerini bulamadık.Hiçbir meşhur hadis uzmanı da böyle bir hadis kaydetmemiştir veya onu kaynak olarak eserine almamıştır.Onun için Ayşe validemizin ağzına böyle bir yalan yakıştırmak terbiyesizliğin daniskasıdır.Çünkü bu yalan sözler Muhammed(s.a.v.)'in bir ifadesine ters düşmektedir.Bu ifade de şudur:

"Allah(c.c.) artık benden başka bir peygamber göndermeyecektir, ancak tebliğciler gelecektir.(müceddidler) Tebliğciler ne anlama geliyor diye sorulduğunda dedi ki: dine sımsıkı sarılıp gevşeyenleri uyaranların görülmesi."
(Ahmed Bin Hanbel,Müsned)

Bu Ayşe validemizden rivayet edilen hadisin kaynağıyla ilgili olarak İmam Mevdudi şunları söylemektedir:
"Bu hadis "Durr-i Mansur" başlığıyla meşhur Tekmile Mecmul Biber adındaki hadis mecmuasındaki bir açıklamadan türetilmiştir, ancak kaynağı ve senedi belirsizdir."

Bu hadis ve kaynağı belirsizdir ve böylece hiçbir sağlam temele dayanmamaktadır.Öyleyse hadis ne sahihtir, ne hasendir ve ne de zayıftır. Yani böyle bir hadis mevcut olmayıp, ancak uydurulmuştur.
Meşhur,değerli ve muteber hiçbir alim yoktur ki bu hadisi eserinde kaynak olarak almış olsun.Peygamberimiz(s.a.v.) şöyle demiştir:

"Ben sizlere bir hadis açıklamışsam, burada hazır bulunanların hepsi burada bulunmayanlara tebliğ etsin!"
(Bunu İmam Suyuti'nin Camius Sağir adlı eserinin 1.cildinde "Peygamberin Sünneti" başlığı altındaki yazısından okuyabiliriz.)

Ashab-ı Kiram'dan hiçbirisi hiç kimseye böyle bir hadis rivayet etmemiştir.Böylece Ayşe validemiz de böyle bir şey yapmamıştır.Bu hadisi eleştiren ve itibar edilmeyceğini kabul eden Mevdudi'den başka hiçbir alim bu hadisi eserlerinde yer vermemiştir.

Şimdi gelelim güya bu hadisin "hatemen nebiyyin" sözünü açıklamak üzere eserinde zikreden İmam Suyuti'ye:
Güya İmam Suyuti açıklamış ki Muhammed(s.a.v.)'den sonra başka peygamber gelebilir.(?)Halbuki biz onun eserlerinin hepsinin altını üstüne getirdik ve yalnız aksine peygamberimizden sonra başka bir peygamber gelmeyeceğine dair ifadeler bulduk.Camius Sağir adlı eserinin 1.cildinde ve "Peygamberin Faziletleri" bölümünde İmam Suyuti peygamberimizin şöyle haber verdiği bir hadisi kaydetmektedir:

"Gerçekten ben kalplerin iyilik kapılarını açmak ve mühürlü kalpleri fethetmek için gönderilem en son peygamberim."

İmam Suyuti "Esbab-ı Vurudil Hadis" adlı eserinde şunları yazmaktadır:

"En son peygamber Muhammed(s.a.v.) ile birlikte cihanşumul bir dini anlayabilmek için arkası arkasına her yüzyılda müslümanlar için alimler yetişecektir."

Eğer İmam Suyuti Ayşe (r.anha)'ya ait olduğu iddia edilen uyduruk hadisi açıklamak ve Muhammed(s.a.v.)'in son peygamber olmadığını söylemek isteseydi, onun son peygamber olduğunu kaydetmez ve peygamberimizin son peygamber olduğunu haber veren diğer hadislere eserinde yer vermezdi.Hz.Ayşe(r.anha)'ya ait uydurma hadisi kaydetti demek, İmam Suyuti'ye yapılan en büyük iftiradır.

Halbuki biz bu hadisi İmam Suyuti'nin hiçbir eserinde bulamadık.Şimdi de Hz.Ayşe (r.anha)'ya ait olduğu iddia edilen uyduruk hadisi tekrar tam olarak verelim:

"O (Hatemül Enbiya),yani peygamberin mühürü deyin,"ondan sonra peygamber gelmeyecek" demeyin(...) ve o İsa(a.s.)'ın ineceğini hatırladı.Bu da ondan başka peygamber gelmeyecek hadisine ters düşmüyor,çünkü onların niyeti hiçbir nebinin onun şeriatını kaldıramıyacağıdır.

Görüldüğü gibi Kadiyani elebaşıları ve misyonerleri bu metnin bir parçasını çıkarmışlar ki onların teorilerine uysun.Bu hadis temelsiz ve yersiz olmasına rağmen tam metni okunduğunda Kadiyanilere ters düşmektedir.Böylece kardeşlerimize İslam nasıl savunulur gösterebildiysek bize ne mutlu! Elbette Allah(c.c.)'nün inayeti ve lütfuyla.

11) "Hatemen Nebiyyin" hakkında diğer tanınmış alimlerimizin ifadeleri:

Ehl-i Sünnet Vel Cemaat'a atılan çamurları temize çıkardıktan sonra meşhur ve büyük alimlerin Kadiyanilik doğmadan önceki ve sonraki "hatemen nebiyyin" sözünden ne anladıklarına bakalım.

İmam Ebu Cafer Muhammed İbn Cerir Et Tabberi, Tefsir-i Kebir'inde "Mefatihul Ğayb" başlığıyla Ahzab suresini işlerken şunları yazmaktadır:

"Bu ayet Muhammed (s.a.v.)'in son peygamber olduğuna dair bir delildir.Bu ayetle ilgili birçok mütevatir hadisler mevcuttur.Ubey Bin Kaab,Cabir Bin Abdullah,Ebu Said El Hudri ve Ebu Hureyre bir hadis-i şerifte Muhammed(s.a.v.)'in şöyle söylediğini rivayet etmektedirler:

"Benimle benden önce gelen peygamberlerin arasındaki benzerlik, bir ev yapıp son bir tuğlaya varıncaya kadar dayayıp döşeyen bir adam gibidir.İnsanlar bu evin çevresinde dolaştıkça eve hayran kalırlar, ancak burada neden bir tuğla eksik diye hayretlerini gizleyemezler.İşte ben bu tuğlayım ve tüm peygamberlerin mühürüyüm."

İmam Taberi devamla diyor ki:

"Enes Bin Malik ve Ebu Tufeyl bu hadisi şöyle rivayet ettiler: "Muhammed(s.a.v.) dedi ki: Vallahi,peygamberlik de nebilik de artık sona ermiştir.Bundan sonra ne bir rasul ne de bir nebi gelecektir."
Peygamber(s.a.v.) bunu söylediğinde orada hazır bulunanlar arasında bir şaşkınlık belirdi, çünkü kendilerini Hakka davet edecek başka kimse gelmeyeceğini anlamış oldular.Bunun üzerine peygamber(s.a.v.) dedi ki: "Fakat tebliğciler olacak." Oradakiler yine sordu:"Ey Allah'ın Rasulü tebliğci ne demektir?"

Bunun üzerine peygamberimiz dedi ki:

"Tebliğciler müslümanların en dindarları ve en iyileridir."

Ondan sonra İmam Taberi yukarıda açıklamasını yaptığımız hadisi zikretmektedir.Buna göre peygamberimiz(s.a.v.): "Ben Muhammed'im,Ahmed'im,Mahiyim(küfrü kökünden kazıyan),haşirim(toplayan) ve ben akibim(en sonuncuyum), yani benden sonra bir daha peygamber gelmeyecektir."

İmam Taberi'nin tefsirinde peygamberimizin en değerli ashabı olan İbn Mesud'un talebesi Katade'den bahsedilmektedir.İmam Katade diyor ki: Bu "hatemen nebiyyin" kelimesi en son peygamber demektir.
İmam Muhammed Gazali tefsirinde 33.surenin 40.ayetiyle ilgili şunları yazmaktadır:

"Muhammed(s.a.v.)'den önce tüm beşeriyete gönderilmiş hiçbir peygamber yoktur.Peygamberlerin hepsi belli kavimlere gönderilmişlerdir.Nasıl güneşin alemde tek bir yeri varsa, peygamberlik de Muhammed(s.a.v.) ile en son yerini bulmuştur ve o tüm milletlere gönderilmiştir."

İmam Ebu Leys Semerkandi (r.ah) Tefsirül Kur'an adlı eserinde 33.surenin 30.ayetini işlerken şunları yazmaktadır:

"Ey insanlar!Muhammed içinizden birinin babası değildir.Onu Allah yaratmıştır, o O'nun elçisi ve tüm peygamberlerin de sonuncusudur.Ondan başka artık bir daha peygamber gelmeyecektir.O son peygamberdir."

İmam Muhammed Esed de Tefsirül Mesaj adlı eserinde ayni şeyleri yazmaktadır.İbni Kesir tefsirinde 33.surenin 40.ayetiyle ilgili olarak yine şunları yazmaktadır:

"Bu ayette Muhammed(s.a.v.)'den başka peygamber gelmeyeceği haber verilmektedir.Bu hususla ilgili sahabenin rivayet ettiği bir sürü meşhur hadis mevcuttur."

İbn-i Kesir devamla:

"İmam Ahmed Bin Hanbel diyor ki: Bize Ebu Amr İbn Kaab'ın peygamberimizin şöyle dediğini haber vermiştir: "Bütün peygamberler arasında ben inşa edilmekte olan çok güzel bir evin misali gibiyim.Bu evi yapan adam bir yerde tuğlanın birisini unutmuş.Evi ziyaret edenlere ise ev çok hoşlarına gitse de, keşke bu tuğla da burada eksik olmasaydı diye durmadan yakınıyorlar. Bütün peygamberlerin arasında(yani evin tümüne kıyasla) ben işte bu eksik olan tuğlayım ve onu tamamlamak için varım." Bu hadisi İmam Tirmizi Ebu Amr'dan naklettirmiştir ve bu hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir."

İbn-i Kesir yazmaya devam ediyor:

İmam Ahmed Bin Hanbel dedi ki: Enes Bin Malik peygamberimizin şöyle söylediğini rivayet etti:
"Benden sonra ne bir resul ne de bir nebi gelecektir."Ondan sonra İmam Malik dedi ki.Bu ifade dinleyenleri şaşırtır ve peygamber bunun üzerine şunu ilave eder: "Ama tebliğciler var olacak." Oradakiler bu tebliğcilerin kimler olacağını sorduklarında peygamberimiz cevap verir: "Her iyi görüşlü müslüman." İmam Tirmizi bu hadisi Hasan İbn Muhammed Az Zaferi'nin üzerinden İmam Malik'ten alır ve bu hadis sahihdir.

İbn Kesir devamla:

"Ebu Davud Et Tayalis diyor ki : İmam Ahmed İbn Hanbel dedi ki : Bize Osman İbn Ubeyd'in Ebu Tufeyl'den peygamberimizin şöyle dediğini Yunus İbn Muhammed'in rivayet ettiğini bildirmektedir: "Benden sonra hiçbir peygamber gelmeyecektir, tebliğciler hariç." Oradakiler tebliğciler kimlerdir diye sorunca peygamberimiz "iyi ve dindar müslümanların görüş birliğine varanlarıdır."dedi.

İbn Kesir devamla: İmam Muslim kaydediyor ki : Yahya İbn Eyub'un Ebu Hureyre'nin peygamberimizin şöyle dediğini bize rivayet etmiştir: "Ben diğer peygamberlerden altı vasıfla ayrılıyorum: Bana kısa zaman içerisinde aslında çok uzun zamanda verilene eşdeğer sözler verildi. Bana korkuyu yenmekte yardımcı olundu. Bana Ramaim helal kılındı.Benim için tüm yeryüzü mescid kılındı ve toprakla temizlenme kolaylığı gösterildi.Ben tüm insanlara gönderildim ve benimle peygamberlik sona erdi."

Bu hadisi İmam Tirmizi ve İbn Mace İsmail İbn Cafer'den elde etiiler. İmam Tirmizi bu hadisi sahih olarak tasnif etti.

İmam Ahmad Bin Hanbel dedi ki: Bize Abdurrahman Bin Mehdi Arbad Bin Saniye'nin peygamberimizin şöyle söylediğini rivayet ettiğini bildirdi: "Adem(a.s.) çamurdan yaratılırken ben Allah katında peygamberlerin mühürü (yani nebilerin sonuncusuydum.)"

Zuhri dedi ki: Bana Cubeyr Bin Mut'un oğlu Muhammed peygamberimizin şöyle dediğini anlattı:
"Gerçekten bana bir sürü isim verildi.Ben Muhammed'im, Ahmed'im, (küfrün kökünü) kazıyanım, insanlar dirildiklerinde bir araya toplayacak olan haşirim ve kendisinden başka bir peygamber gelmeyecek olan bir peygamberim."  

İmam Müslim ve İmam Buhari bu hadisi sahih hadisler külliyesinde tercihen kaydetmişlerdir.
İmam Ahmed Bin Hanbel dedi ki: Bize Yahya Bin İshak Abdurrahman Bin Cabir'in ona Abdullah Bin Amr'ın şöyle dediğini rivayet etti: "Bir gün peygamber(s.a.v.) ile karşılaştığımızda ve o bize hitap ettiğinde, sanki aramızdan ayrılacakmış gibi şöyle söyledi: "Ben okuma yazma bilmem ve ben peygamber Muhammed'im." Bunu üö kez tekrarladı ve sözlerine devamla dedi ki: "ve benden sonra başka bir peygamber daha gelmeyecektir.Kelamın başlangıcı, tamamlanması ve sonu bana verilmiştir."

İbn Hiban Ebu Zer'den şöyle bir hadis rivayet etmektedir: "Peygamberlerin ilki Adem(a.s.) 'dır.En sonuncusu da Muhammed(s.a.v.)'dir."

İbn Mace peygamberimiz(s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Ben son peygamberim ve siz de son ümmetsiniz."

İmam  Tirmizi şöyle bir hadis kaydetmektedir: "Benden sonra başka bir peygamber gelecek olsaydı, bu Ömer Bin Hattab olurdu."

Sonra yine İmam Tirmizi'den bir hadis daha: "Gerçekten peygmberlik ve elçilik sona ermiştir ki benden sonra başka hiçbir peygamber ve nebi gelmeyecektir."

Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de Ebu Hureyre'den bir hadise rastlamaktayız:

"Allah'ın elçisi dedi ki : İsrailoğulları peygamberler tarafından yönetiliyordu, her seferinde bir peygamber öldüğünde yeni bir peygamber onu takip ediyordu.Fakat bundan sonra başka bir peygamber gelmeyecektir.Daha ziyade halifeler gelecek ve zamanla sayıları artacaktır." (Sahih-i Buhari (Almanca) 3535 nolu hadis, arapçası 1222 nolu hadis)

Ebu Davud Kitabul Fitan isimli eserinde peygamberimizin şöyle dediğini kaydetmektedir: "Ve benden sonra başka hiçbir peygamber gelmeyecektir."

En sonunda İbn Kesir devamla diyor ki:

"Bu mevzuda pek çok sayıda hadis-i şerif mevcuttur.Peygamberliğin sona ermesine delil, İslam dininin peygamberimizle kemale ermiş(tamamlanmış) olmasıdır.Allah(c.c.) kitabında peygamberimizin de muteber hadisleriyle belirtildiği gibi peygamberliğin son bulduğunu haber veriyor.Böylece Hz.Muhammed(s.a.v.)'den sonra peygamberlik iddiasında bulunanlar deccaldır,yalancıdır ve sapıktırlar."

İmam Kurtubi "Camiul Ahkamul Kur'an" adlı tefsirinde 33.surenin 40.ayetiyle ilgili olarak şunları yazmaktadır:
"Peygamberlik Adem(a.s.) ile başlamıştır ve Muhammed(s.a.v.) ile sona ermiştir.Böylece ondan sonra başka bir peygamber daha gelmeyecektir."

İmam Kurtubi de, İbn Kesir, İmam Taberi ve diğer bir sürü imamların  delil olarak zikrettikleri ayni hadisleri kaydediyor. Büyük ve meşhur İmam Ebu Hayyan El Andaluzi "El Bahr El Muhit" isimli eserinde yine 33.surenin 40.ayetiyle ilgili olarak şunları kaydetmektedir:

"Allah(c.c.) elçisi Muhammed(s.a.v.)'i son peygamber olarak bildirmektedir.Çünkü Muhammed(s.a.v.) en son peygamberliğiyle peygamberlik müessesesini mühürlemiştir. Böylece Muhammed(s.a.v.)'den başka peygamber gelmeyecektir. Yemin olsun ki kim Muhammed(s.a.v.)'den sonra kendisini peygamber olarak ilan ederse, o bir yalancı ve inkarcıdır."

Başka yerlerde de yine İmam Ebu hayyan "inkarcı" 'yı kafirle kıyaslamaktadır. İmam Abdul Vahhab Şarani "Keşful Gumma" adlı eserinin 7.cildinin 92.sayfasında şunları yazmaktadır: "Peygamberimizden sonra peygamberlik tasavvur etmek mümkün olmayan bir görüştür. Çünkü Ahmed Bin Hanbel'in Müsned'ine göre bir müjdeleyici(tebliğci) söz konusuydu."

İmam Mevlana Şibli Numani "En Son Peygamber" isimli eserinde "Peygamberliğin Son Yılları" başlıklı bölümünde şunları kaydediyor: "Peygamberimiz Muhammed(s.a.v.) diyor ki : "Haccın kurallarını iyi öğrenin, çünkü bu hac seyahatinden sonra bir daha hac görevimi tekrarlayıp tekrarlayamayacağımı bilmiyorum."
Onun sağında, solunda, arkasında ve önünde yüzbünden fazla müslüman hazır bulunuyordu.Peygamberimiz devesinin üstüne çıktı ve Bilal-i Habeşi kucağında bir deve yavrusu taşıyordu.Üsame Bin Zeyd peygamberimizin arkasında duruyordu.Peygamber kafasını kaldırıp büyük kalabalığa bakınca 23 yıl süren peygamberliğinin şimdi sona erdiğini farketti.İnsanları hidayete çağırmak için gönderilmiş tüm peygamberler dizisi artık sona ermeye başlamıştı."

Büyük Ebu Hamid Muhammed Bin El Gazali Eş Şafii "İslam Fıkhında Usulün Delil Ve Yorumları" adlı eserinde şunları yazmaktadır: "Muhammed(s.a.v.) son peygamberdir ve Allah'ın dini artık kemale ermiştir; tıpkı bir tuğlası eksik olan evin tuğlasının yerine konulmuş olması gibi.Şimdi de bu ev eksik olan tuğlasına kavuşmuştur.(yani Hz. Muhammed(s.a.v.)'e) ve tastamam oldu."

İmam Aliyyul Kari Fıkhul Ekber şerhinde "Peygamberlere İman " bölümünde şunları yazmaktadır:
"Peygamberlere iman farzdır ve Muhammed(s.a.v.) tüm peygamberlerin sonuncusudur."

İmam Ömer En Nesefi "Akide" adlı eserinin "Peygamberlere İman" bölümünde şunları kaydetmektedir:
"İlk peygamber Hz.Adem(a.s.)'dır ve son peygamber Hz.Muhammed(s.a.v.)'dir.Adem(a.s.)'ın ilk peygamber olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de deliller mevcut olduğu gibi Sünnet ve İcma-i Ümmet'de de vardır.Bunu inkar edenler Darwin'ci gruba mensuptur, yani bunların küfür ve kafirliğine hükmolunur. Kim Hz.Muhammed (s.a.v.)'in en son peygamber olduğuna inanmazsa, o mü'min değil, düpedüz kafirdir.

İmam Muhammed Ali Es Sabuni "Safvetut Tefasir" adlı eserinde 33.surenin 40.ayetini incelerken şunları yazmaktadır:

"Muhammed(s.a.v.) peygamberlerin mühürüdür.Onun mühürü Adem(a.s.)'a bile malumdu ve kendi zamanında (peygamberimizin zamanında) kemale erdirildi.Ayni şekilde din de tamamlandı.Mühür peygamberliğin sonu demektir. Hem de şundan ötürü ki çünkü peygamberimizin isimlerinden birisi de "akib" (yani sonuncu) "mukaffi" dir.Bu ondan suna onra başka bir peygamber gelmeyeceği hususunda en sağlam bir delildir.
İmamul Huda Ebu Mansur Es Semerkandi El Maturidi "Kitabut Tevhid" adlı eserinde şunları yazmaktadır:
"Bize gönderilen peygamberlerin, peygamberimizin en son peygamber olduğunu tebliğ etmelerini, gözle görülen ve elle tutulan eşyaların varlığına inandığımız gibi inanır ve kabul ederiz.İnkarcılar ise onun son peygamberliğini kabul etmezler.Biz ancak bizim peygamberimizi son peygamber olarak tanıyanları tanırız."

İmam Ebu El Hasan Bin İsmail El Eşari de ayni şeyi söylemektedir.

Müftü, Emirül Mü'minin ve Halifetül Müslimin Cemaleddin Hocaoğlu(r.ah.) son ve mühür kelimelerini şöyle yorumlamıştır: "Muhammed(s.a.v.) son peygamberdir ve onunla peygamberlik müessessi mühürlenmiştir."
Meşhur ve büyük islam tarihçilerinden Seyyid Ebu'l Hasan Ali Huseyn En Nedvi "Siretün Nebeviyye" isimli eserinde Muhammed(s.a.v.)'in hayat hikayesini anlatırken, peygamberimizin en son elçi(resul) ve en son nebi olduğunu yazmaktadır.

Ömer Nasuhi Bilmen (Allah'ın rahmeti üzerine olsun!) "İslam İlmihali" adlı eserinin 28.sayfasında "Peygamberlere İman" başlığı altında ve mürsel kelimesinden yola çıkarak şunları yazmaktadır:
"Allah(c.c.)'nün ilk peygamberi Adem(a.s.)'dır. En son ve en önemli peygamberi de sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)'dir.O en son peygamber olduğundan, peygamberimize "hatemen nebiyyin", yani "peygamberlerin mühürü" denmektedir."

Mehmed Fahreddin Diçkol'un "Kur'an-ı Kerim Meali" adlı eserinin 2.cildinde 33.surenin 40.ayetiyle ilgili olarak "hatem" kelimesinin "en son" diye çevrilmiş olduğunu görmekteyiz.

Özetleyecek olursak, deriz ki:

"O (Muhammed(s.a.v.) Allah(c.c.)'nün elçisi ve gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin sonuncusudur!"
Buna göre Ashab-ı Kiram, meşhur ve muteber ulemanın kahır ekseriyeti ve tarihçiler peygamberimiz(s.a.v.)'i en son peygamber olarak görmüşler ve bu arada muteber hadislere ve Kur'an-ı Kerim'deki ilgili ayetleri delil olarak almışlardır.

Yani onlar "hatem" kelimesinden en sonuncu anlamını çıkarmışlardır.

12) Kelime-i Şehadet ne demektir? 

Büyük alimler şehadeti nasıl tarif ediyorlar? O şöyle telaffuz edilir : "Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu!"

Bunun anlamı ise şudur:

"Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka tapılacak başka bir ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir!"

Tarifimizin birinci bölümü olan "ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur" 'u şimdilik bir yana bırakalım ve biz daha ziyade ikinci bölümle meşgul olalım, yani " ben şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir." İmam Şerahsi bu cümleyi şöyle tanımlamaktadır:

"Allah(c.c.) beşeriyete bir çok peygamber göndermiştir ki insanlar Allah'ın emir ve yasaklarına göre hayatlarını düzenlesinler ve doğru yol üzere olsunlar.Peygamberler olmasaydı insanlar Allah(c.c.)'nün sıfatlarını tanıyamayacaklardı.Ölümden sonra yeni bir hayatın başlayacağından habersiz olacaklardı.Allah(c.c.) birinci peygamberini seçti ve ona İslam dinini vahyetti.Bu Adem(a.s.) ile başladı ve İbrahim(a.s.),İsa(a.s.), Musa(a.s.) ve en son peygamber Hz.Muhammed(s.a.v.)'e kadar sürdü. Burada vurgulamak istediğimiz husus Muhammed(s.a.v.)'in son peygamber oluşudur.O hem en son elçi hem de en son peygamberdir.Kelime-i Şehadet'te yine "

Allah(c.c.)'den başka hiçbir kanun koyucu yoktur!" 'un yanında "Muhammed(s.a.v.) bu kanunları getiren en son elçidir!"diyoruz.

İmam Ebu Zehra da ayni kanaati paylaşmaktadır.İmam Abdurrahman El Maliki bu hususta şunları söylemektedir:

"Kelime-i Şehadet şöyledir: "Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu!" Biz Muhammed Allah'ın elçisidir dediğimizde peygamberliğin son bulduğuna işaret ediyoruz ve ayni anda Muhammed (s.a.v.)'in Allah (c.c.)'nün son elçisi olduğuna inanıyoruz.Diğer peygamberlerin hepsi sadece bir kavim için gelmişlerdir.Muhammed(s.a.v.) ise tüm beşeriyete gönderilmiştir. Onunla Allah(c.c.) İslam dinini kemale erdirmiştir. Maide suresinin 3.ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

"Bugün dininizi ikmal ettim ve üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim."

Seyyid El Cemili de ayni şeyi söylemektedir.

İmam Muhammed Zekeriya Kandehlevi "Fezailis Sadakat" adlı eserinde şunları yazmaktadır:

"İslam'ı kabul eden ve kelime-i şehadeti söyleyen herkes bilmelidir ki Allah(c.c.)'nün elçisi Muhammed(s.a.v.) en son elçidir ve ondan başka bir elçi daha gelmeyecektir.Böylece biz Muhammed(s.a.v.)'in Allah(c.c.)'nün elçisi ve tüm peygamberlerin mührü olduğuna şehadet ederiz."

Seyyid Sabık da "Fıkhus Sünne" 'sinde, İmam Celal Yıldırım "Fıkıh Kaideleri" 'nde, Abdulkerim Zeydan "Usul-ü Fıkıh" ve Eşref Ali Et Tehavi Şeyh Veliyullah Dehlevi "Huccetul Baliğa" 'da, Abdulkadir Udeh ve büyük İmam Gazali ve Nevevi, Ebu Zehra, İmam Hamidullah ve daha bir çok Ehl-i Sünnet Vel Cemaat alimleri aynı şeyi paylaşmış ve savunmuşlardır.Sayıları sayılamayacak kadar çoktur.

Biz, Kur'an, Sünnet,İcma-i Ümmet, tarih ve dilbilgisi yardımıyla kanıkladık ki "hatemen nebiyyin" ifadesi ile Allah(c.c.) "son peygamber" demeyi murad etmiştir. Alemlerin Rabbi Allah(c.c.)'ya hamdederiz, tüm övgü ve senalar ve yakarışlar ancak ona mahsustur. Allah(c.c.) peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)'e cennette en büyük derece olan "makam-ı mahmud" 'a erdirsin! Gelecek dersimizde inşaallah İsa Peygamber(a.s.) hakkında konuşacağız. Yani o Ehl-i Sünnet Vel Cemaat'in iddia ettiği gibi Gökyüzüne mi kaldırıldı yoksa Kadiyaniler'in iddia ettiği ve inandığı gibi normal bir ölümle mi öldü?
Allah'ın rahmeti ve bereketi hidayete tabi olanların üzerine olsun!

Bala&Dmhwir

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen